Bir kitap nasıl yazılır? Kitap yazarken nereden başlamalıyım? Roman yazmak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum diyorsanız, rehber niteliğindeki bu makalemizi dikkatle okumanızı öneriyoruz.
Roman veya öykü yazmaya başlayıp bırakanların, eser yazma girişimini nihayete erdiremeyenlerin takıldığı ilk nokta nasıl yazacaklarını bilmemeleridir. Şayet ne yazacağınızı, nasıl yazacağınızı, hangi ögeler üzerine eserinizi inşa edeceğinizi yazma eylemine başlamadan planlarsanız tünelin sonundaki ışığa ulaşabilirsiniz.
Bu işin olmazsa olmazı, okumak! Eğer iyi bir okur değilseniz -Allah vergisi yeteneğiniz olsa bile- iyi bir eser ortaya koyma ihtimaliniz çok düşük, öncelikle bunu ifade edelim. Kitap okurken birçok iyi ve kötü örnekle karşılaşacaksınız. İlk birkaç sayfasını okuyup kütüphanenize kaldırdığınız bir kitaptan ‘kitap nasıl yazılmaz'ın bilgisini edinebilirsiniz. Sayfaları ardı ardına çevirdiğiniz, soluksuz okuduğunuz bir romandan, okura nasıl bir eser sunmanız gerektiğini öğreneceksiniz. Bir eserde altını çizdiğiniz satır sayısının azlığından, o eserdeki sığlığı göreceksiniz; diğer yandan her satırından feyz alıp altını çizdiğiniz ve notlar aldığınız kitabı âdeta kitabı delik deşik ederken kuracağınız her cümleye önem vermeyi yakinen anlayacaksınız.
Romanınızda, hikâyenizde ana fikir nedir? İlk olarak bunu belirlemelisiniz. Akademik bir tez yazarken hipotezinizi belirlemeden yola çıkamadığınız gibi roman veya öykü yazarken de aynı mecburiyetiniz var. Çünkü ana fikir sağlam değilse, açımlanması zor ise o yol sizin için çok dik bir yokuş gibi olacaktır, bir noktada nefesinizi kesebilir! Bu nedenle ilk olarak çok net bir konuya karar vermelisiniz.
Birden fazla fikir arasında kararsız kalmanız da olasıdır. Aklınızdaki tüm fikirleri not edin, çevrenizle tartışın, karar verdiğiniz konu haricindeki notlarınızı ise bir kenarda saklayın. İkinci, üçüncü eseriniz için faydalı olacaktır.
Seçtiğiniz konu en çok sizi heyecanlandırıyor olmalı. Eğer yerinizde duramıyor ve her gün, her an yazmak istiyorsanız; evet, doğru yoldasınız.
Tanımadığınız, bilmediğiniz bir şehri, bölgeyi arşınlayarak gezmeyi planlıyorsanız, öncelikle bir harita edinirsiniz. Harita size nereye, hangi sırayla gideceğinizi söyleyecektir. Böylece yola çıktığınızda kaybolma riskiniz minimuma inecektir. Romanınızı, hikâyenizi oluştururken de yolunuzu kaybetmemek için bir harita çıkarmalısınız. Hazırlayacağınız taslak, aslında eserinizin mimarisini oluşturacaktır. Nerede, ne zaman, kim, hangi şekilde, nasıl davranacak? Yazım esnasında bazı sürprizler çıkacaktır ancak eserinizin genel kurgusunu bu aşamada planlarsanız, yolunuzu kaybetme ihtimaliniz azalacaktır.
Okurlara unutulmaz bir karakter sunarsanız, bu karakter âdeta yaşıyormuş gibi aramızda dolaşacak, belki de yüz binlerce kişinin sohbetlerine konu olacaktır. Başrolü veya diğer adıyla başkahramanı (İngilizce: protagonist) tasarlarken en küçük detayları dahi hayal etmelisiniz. Yürüyüşü, bakışı, giyimi, konuşması, eğitimi, ruhsal durumu, ailesi, doğduğu yer gibi sayamayacağımız onlarda detaya dair fikriniz olmalı. Karakterinizin nerede nasıl davranacağı sizin elinizde. Tutarlılık için taslağınızda tüm bu detayları belirlemelisiniz. Bu karakterin de eserinizin sayfaları ilerledikçe değişeceğini, dönüşeceğini hesaplamalısınız…
Karakteriniz salt kötü veya salt iyi olmamalı. Eseriniz bilimkurgu değilse, hayatın olağan akışını dikkate almalısınız. Okuru beklentiye soktuktan sonra karakterin hiç beklenmedik, absürt bir davranışta bulunması onları şaşırtmaktan çok sinir bozucu olacaktır.
Mükemmel insan var mıdır? Hayır, insan noksandır. Kusurları insanı insan yapar. Kusursuz, mükemmel karakter ilk bakışta hoş gelebilir ancak okuyucularınız bu karakterle empati kurabilir mi? Pek mümkün değil… Karakteriniz her daim tutarlı olmalı. Gerçeküstülükler dozunda olmalı. Okurlarınıza, başkahramanınızın eylemlerini gerekçelendirmeleri için imkân tanıyın…
İş başkarakterle bitiyor mu? Elbette hayır. Tek kişilik dev kadro okuru doyurmayacaktır. Yan karakterler başkarakter kadar mühimdir. Tamamlayıcı parçalar olmadığında, hikâyeniz her daim eksik kalacaktır. Böyle olursa, şu yorumları duyabilirsiniz: ‘Her şey güzeldi ama kekremsi bir tadı vardı romanın!'
Son olarak, karakterinize isim bulun. Bulacağınız isimler, kurgunuza ve mekâna uygun olmalı. Karakterler bir ahenk içinde hareket etmeli. Bir karakterin ana kurguda kendisine yer edinememesi, uzay boşluğunda salınır izlenimi verecektir.
Karakterleri tasarladıktan sonra bu kişilerin başını belaya sokmalı ve aksiyonu başlatmalısınız. Yarattığınız karakterleri şaşırtıcı olayların içine dâhil ederek yavaş yavaş kurgunuzu inşa etmelisiniz.
En çok tercih edilen yapı serim, düğüm, çözüm olarak bilinen (İngilizce: Exposition, rising action, resolution) yapıdır. Düğüm aşamasında hikâyeniz tepe noktaya (climax) ulaşır ve aksiyon zirveye çıkar. Çözüm aşamasında ise parçalı anlatılan hikâye birleştirilir ve her şey açıklığa kavuşturulur.
Aksiyonunuzu tasarlarken aşağıda sıraladığımız kavramlar hakkında derinlemesine bilgi edinmeniz faydanıza olacaktır.
Kitabınızdaki tüm detaylara hakim olmalısınız. Psikolojik rahatsızlıkları olan bir karakterinizi ele alalım. Karakterinizin şizofren olduğunu varsayalım. Klinik vaka şizofren bir karakterin nasıl davranacağını, neler düşüneceğini, nasıl konuşacağını bilmelisiniz. Bu konuda hiç araştırmadan şizofren bir karakteri anlatırsanız acemiliğiniz sizi ele verecektir. Dünyanın en iyi kurgusunu yapmış olsanız bile bu acemilik her şeyi çöpe atacaktır.
Karakteriniz silah kullanacaksa şarjörü ne kadar mermi alıyor, çapı nedir gibi bilgiler aksiyon içinde önem arz edebilir. 15 mermi alan bir silahın şarjöründen 16. kurşunu sıkamazsınız. 16. kurşunu sıktığınız anda bu detayı bilen okurun kitabı kapatıp bir kenara koymasına sebep olacaksınız.
Karakteriniz New York'ta bir aksiyonun içerisinde ise en azından Google Street View ile sokakları arşınlamalı, gerektiğinde bir sokak lambasını dahi işaret etmelisiniz. Sözü geçen mekânı, sokağı bilenler eğer zihninde canlandırdığında bahsedildiği gibi bir yer yok ise yine acemiliğinizin kurbanı olursunuz.
Fantastik bir kurgu, fantastik bir dünya oluşturduysanız, bu dünyada insanlar yaşıyorsa, soluduğumuz oksijenin detaylarında hata yapamazsınız. İçinde bulunduğumuz gezegende soluduğumuz havanın %78'i azot, %21'i oksijen, %0,93'ü argon, %1'i su buharı ve kalan kısmı diğer bazı gazların karışımından oluşmuştur. Kimya bilen bir okurunuz için bu oranlar önemlidir. Bu oranları farklılaştırıp farklı bir dünya yaratacaksanız, solunan havadaki azot miktarı arttığında ne tür reaksiyonlarla karşılaşılacağını araştırmalısınız.
Kurgu ‘uydurulmuş'tur ancak ‘uydurma' olmamalıdır. Her zaman tutarlı olmalısınız. Okurun karşısına alelade bir şekilde çıkmamalısınız. Derin bir araştırma yapıldığı hissiyatı veren kurgular, okur tarafından beğenilecektir.
Bu bakış açılarından hangisine karar verdiyseniz, aslında sahneleri yansıtacak olan kameraların yerleşimini yapmış olursunuz. Karakterinizin anlattığı her detay, seçtiğiniz bakış açısına sadık kalarak yönetilmelidir. En çok tercih edilen anlatıcı birinci tekil şahıs ve tanrısal bakış açısıdır.
Kitabınıza her ayrıntıyı yavaş yavaş açarak başlarsanız okurunuzu sıkar ve birkaç sayfa sonra kitabı bir kenara atmasını sağlarsınız. Dünyanın oluşumunu ‘dünya bir toz bulutuyken' diye başlatamazsınız. Bunun yerine yarattığınız yeni dünyanın içinde bir aksiyonla başlayıp daha sonra oluşumuna dair bilgiler verebilirsiniz. Okurunuzu ilk satırdan itibaren sarmalın içine çekmeli ve sayfaları hızlı hızlı çevirmesini sağlamalısınız. Detayları, kurgunuzun içinde ilerleyen sayfalarda verebilirsiniz. Aceleci davranmamanızda her zaman fayda var.
Anlatımı özel hâle getiren unsurlardan biri de betimlemedir. Yerinde, duyu organlarına hitap eden betimlemeler metni okur için keyifli hâle getirir. Metni zenginleştiren başlıca unsurlardan biri de ustalıkla yapılan betimlemelerdir. Tasvirlerle karakterleri ete kemiğe büründürebilirsiniz, canlı bir şekilde okurun karşısına dikebilirsiniz. Anlatınızı bir film gibi dizayn etmelisiniz.
Her detayı düşündünüz, karakterler ve mekânlar göz alıcı. Ancak olayların seyri sıkıcıysa, kahramanınızın bir eli yağda, bir eli baldaysa bu aşamada tıkanacaksınız. Usta yazarlar, kahramanın başını derde sokar, kaos çıkarır ve kaosu bir cerrah titizliğiyle yatıştırır, kahramanı mutlu sona ulaştırır. Çatışmayı da siz çıkarın, barışı da siz sağlayın.
Okuyucu monotonluğu sevmez. Kumandaya uzanıp sıkıcı bir filmi kapatan izleyici neyse sıkıcı bir kitapla okurun ilişkisi de öyledir. Tutarlılıktan taviz vermeden, ancak okuru şaşırtacak fırsatlar sunarak ilgi düzeyini artırın. Gerektiğinde kahramanınızı çıkmaza sürükleyin, ölümle burun buruna getirin, olayları tırmandırın; okura kahramanınızın nasıl kurtulacağına dair zihninde senaryolar oluşturmasına müsaade edin. Ve okurlarınıza mucizelerle mutlu veya mutsuz bir son sunun.
Hikâyenizin en can alıcı noktası, climax olarak tarif edilen zirve noktasıdır. Kahraman, dört bir yandan sarılmış ve çıkmaza girmiştir. Olaylar zirve noktasına ulaştığında, okuyucunun heyecanı da zirve yapmalıdır. Başarı, başarısızlık, hayal kırıklığı, üzüntü, zafer, yenilgi… En sert şekilde bu noktada hissettirilmeli ve ‘katarsis' duygusunu sonuna kadar yaşamalıdır.
Okuyucular, kitabınızı sonuç bölümünüzle hatırlayacaktır. Başarılı bir sonuç, binbir emek vererek inşa ettiğiniz kurgunuzu ödüllendirecektir. Başarınızı taçlandırmanın en iyi yolu, okura hayal ettiklerini vermenizden geçer. Mantıksız bir sonuç, geride kalan yüzlerce sayfada anlatılanları bir çırpıda silip atabilir.
Kahramanınızı erken öldürmeyin. Erken ölen kahraman, kitabı çekilmez kılacaktır. Son sahneye, son ana kadar kahramanınızı yaşatın. Sonuç bölümünün sönük kalmasına izin vermeyin. Parlak, nefes kesici bir son ile sonraki eserlerinize de yeni kapılar aralamış olursunuz.
0% |