Sokak kültürünün, esnaflığın, sabahları gün doğmadan açılan dükkanların, birbirine hayırlı işler diyip gülümsemeden hareket etmeyen insanların, çağın hastalığının aksine güne gülümseyerek başlayanların, insanın insana hoş sohbet için ihtiyaç duyduğunu düşününlerin arasında, çivi çakarak, vida sökerek büyüdüğüm bir çocukluk geçirdim. Düşüp kalkmaktan, sevdiğim sokak hayvanlarının beni ısırmasından, sıcak suyun ve sobanın tenimi yakmasından, ailemin oğlum yapma bak diyişinden çekinmeden ve korkmadan geçen çocukluğuma kaygısızca yaşadığımı zannettiğim ama kaygılarımın arttığı bir ergenlik geçirdim. Tam da delice yaşadığımı bütün korkularımı yendiğimi düşündüğüm bu delice geçirdiğim dönemlerde aslında korkularımın yer değiştirdiğini fark ettim. Artık karanlık korkum yoktu belki ama sevdiklerimin bu dünyadan gidecek olmasını düşünmek bile tüylerimi ürpertmeye yetiyordu. Zaman geçtikçe etrafımdakilerin, kurulan diyalogların, insanların birbirine bakışlarının, toplumun, değer yargılarının hızlıca değişimine tanık oldum. Bu hızla değişen dünyada annemin kucağındayken bile derin düşünerek aradığım anlamı hala aramaya, bulamasam dahi bıkmadan usanmadan aramaya devam ediyorum. Bu kadar düşünme diyenlere ise "Düşünmeden edemiyorum." demeden edemiyorum.