Arka Kapak Yazısı

 

 

Arjen Onur’un hikâyesi, sessizliğin ve alışkanlığın insan ruhunda açtığı derin yaraları anlatıyor. Kimisi açlıkla, kimisi yalnızlıkla, kimisi ise kendi vicdanının ağırlığıyla mücadele eder. Arjen, karanlık bir şehirde sıradan bir adamken her gün biraz daha insanlığından uzaklaştı; iyilik ve kötülük arasındaki çizgi silinirken, asıl bedeli sevdiklerinden vazgeçtiğinde ödedi.

“İçimdeki Yargıç” yalnızca bir roman değil, pişmanlığın ve kayıpların egemen olduğu bir dünyanın aynası. En büyük suçun başkasına değil, insanın kendi kalbine işlendiği bu hikâyede, Arjen’in yaşadıkları okurun yüreğine ayna tutuyor.

Çünkü bazen, insanı asıl yargılayan mahkeme kendi içindedir.

Karanlıktan Gelen Işık
Her karanlık, özündeki ışığın davetiyesidir…

Hayatınızda tekrar eden döngüler, bitmeyen kaygılar, ilişkilerde aynı hataları yaşamak… Tüm bunların kökeni, çoğu zaman çocukluğunuzda, bilinçaltınızda ya da atalarınızdan size aktarılan izlerde saklıdır.

Peki ya size, tüm bu zincirleri kırmanın mümkün olduğunu söylesek?

Bu kitap, sadece teorik bilgiler sunmakla kalmıyor; uygulamalı çalışmalar, bilinçaltı dönüşüm teknikleri, çakra ve enerji şifalandırmaları, astrolojik rehberlik ve niyet ritüelleriyle size yeni bir başlangıç kapısı aralıyor.

✔ Çocukluk travmalarınızı dönüştürün
✔ Bilinçaltınızın görünmez kodlarını çözün
✔ Enerjinizi yükseltin ve çakralarınızı dengeleyin
✔ Bolluk, bereket ve huzuru hayatınıza çekin

Karanlıktan Gelen Işık, sizi kendi öz ışığınızı keşfetmeye çağırıyor. İçinizdeki gücü hatırladığınızda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Şimdi sıra sizde:
Geçmişin gölgelerinden özgürleşmeye ve kendi ışığınızı parlatmaya hazır mısınız?

Evrenin sonsuzluğunda yolculuk eden insanoğlu, yüzyıllardır aynı sorulara yanıt arıyor:

Evren neden genişliyor? Bu genişleme nereye kadar sürecek? Karanlık enerji ve karanlık madde, gerçekten sandığımız gibi mi davranıyor, yoksa onları yanlış mı tanımlıyoruz?

 

Bu kitap, işte tam da bu sorulara “kütle direnci” adı verilen yeni bir kavram üzerinden yanıt arıyor. Kütle direnci, evrendeki toplam maddenin genişlemeye karşı gösterdiği pasif ama güçlü etkiyi ifade ediyor. Bu etki yalnızca evrenin hızlanmasını frenlemekle kalmıyor; galaksi kümelerinin dağılmadan kalmasını, ışığın kara deliklerde neden hapsolduğunu, hatta zamanın neden farklı yoğunluklarda farklı aktığını da açıklamaya aday bir çerçeve sunuyor.

 

Klasik fizik, Newton’dan Einstein’a kadar bize çok şey öğretti; fakat gözlemler hâlâ bazı boşluklar barındırıyor. Galaksilerin beklenenden daha hızlı dönmesi, evrenin ivmelenerek genişlemesi, ışığın davranışındaki anormallikler… Hepsi yeni bir bakış açısını zorunlu kılıyor. Bu kitap, işte tam bu noktada alternatif bir yol açıyor.

 

Sayfalar arasında ilerledikçe, okuyucu şunları keşfedecek:

 

Kütle ile karanlık enerji arasındaki gerilim nasıl evrenin kaderini şekillendiriyor?

 

Işık gerçekten kütlesiz mi, yoksa “direnç dokusu” içinde yol alan bir varlık mı?

 

Kara delikler yalnızca çekimsel yapılar mı, yoksa kozmik enerji akışının denge noktaları mı?

 

Gezegenlerin şekillerindeki farklılıklar bile evrensel bir direnç yasasının izlerini mi taşıyor?

 

Zaman, gerçekten sabit mi akıyor, yoksa kütle direncine bağlı olarak esneyen bir akış mı?

 

 

“Kozmik Etkinin Madde ve Canlılar Üzerindeki Etkisi” yalnızca kozmolojiye dair bir kitap değildir; aynı zamanda evrenin felsefesine, zamanın doğasına ve yaşamın ortaya çıkışına dair derin bir sorgulamadır. Hem bilim insanlarına hem de evrenin sırlarını merak eden okuyuculara, evreni farklı bir gözle görme cesareti aşılıyor.

 

Yunus Hasar’ın kaleminden çıkan bu eser, okuyucuyu evrenin en gizemli köşelerine davet ediyor. Belki de soruların cevapları çok uzaklarda değil; evrenin dokusuna işlenmiş “kütle direncinde” saklıdır…

Yazılmış yazı yiğit olsan büker belini

Yorgunum ben artık değilim eskisi gibi,

Müebbet yemiş mahkûm misali

Unutmaz sandım ben seven seveni

Sustu artık sen diyen dilimin melodisi

Oldun bak bu sevdanın faili şimdi

Bir daha sever miyim seni sevdiğim gibi,

Seni de seven olmaz benim sevdiğim gibi

Al eline aşk tesbihini sen beni çek ben de seni

Züleyha’nın Yusuf’u sevdiği gibi

Adın yüreğimde saklı gizli Bir Leyla misali.

Her bireyin kendi potansiyelini keşfetme yolculuğu vardır. 

Madalyonun Dokuz Yüzü, çocukların ve yetişkinlerin duygularını anlamalarına, hedeflerine odaklanmalarına ve içsel farkındalıklarını geliştirmelerine yardımcı olacak pratik ve bilimsel yöntemleri bir araya getiriyor. 

Günlük planlama, odaklanma teknikleri, görsel araçlar ve koçluk ipuçlarıyla öğrenmeyi hem etkili hem keyifli hâle getirin. 

Kendi gelişiminizi keşfetmeye hazır olun!

Hiçlik…

 

İnsanın en derin yarası, aynı zamanda en büyük özgürlüğü.

 

Nihilum, varoluşun karanlık boşluğunda yankılanan çığlıkların, insanın kendisiyle, zamanla ve Tanrı’yla hesaplaşmasının romanı. Mesut Şahin, keskin kalemiyle okuru gündelik hayatın gürültüsünden çekip alıyor ve hiçbir kesinliğin olmadığı, soruların cevaplardan çok daha ağır bastığı bir evrene davet ediyor.

 

Bir yanda modern dünyanın çürüyen değerleri, öte yanda bireyin anlam arayışı… Kahraman, her adımda daha da derine çekilirken, okur kendi iç hesaplaşmasının kapılarını aralıyor. İnsanlık tarihi boyunca sorulmuş kadim sorular bu romanda yeniden yankılanıyor: “Biz kimiz?”, “Neden varız?”, “Yokluk mu asıl hakikat, yoksa hakikat yokluğun ta kendisi mi?”

 

Şahin’in dili çarpıcı, anlatımı sert ve sarsıcı. Nihilum, yalnızca bir hikâye değil; aynı zamanda zihinsel bir meydan okuma, düşünsel bir yolculuk. Her sayfa, insanın kendi varlığını tartışmaya açtığı, cevapsız soruların girdabında kaybolduğu bir iç hesaplaşma.

 

Bu kitap, cevaptan çok soru arayanların, hakikatin ağırlığını taşımaya cesaret edenlerin elinden kolay kolay düşmeyecek.

Bazen hayat, bir çocuğun elinden önce oyuncaklarını, sonra hayallerini alır. Ama bazı çocuklar, kayıpların ve sessizliklerin içinden de güçlenerek çıkar.
Rotinda, küçük bir kızın babasız büyüyüşünü, annesinin sessiz gözyaşlarına tutunarak hayatta kalışını ve en çok da umudu hiç bırakmayışını anlatıyor. Okurken kendi yaralarınıza dokunacak, belki de ilk kez “Ben de yaşadım” diyerek iyileşmeye başlayacaksınız.

"...Geceleri yatarken gözlerimi kapatınca hep aynı şeyi hayal ediyordum: Babam iyileşecek, annem yanımızda olacak, her şey eskisi gibi olacak. Ama içimde bir his, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını fısıldıyordu. Ve ben o hisse tutunarak büyümeye devam ettim..."

Hayat ne kadar zor olabilirdi bir insan için? Peki ya duygular? Ne kadar ağır gelebilirdi omuzlarına? Hayatı boyunca boğuştuğu hislerine yenisini ekliyordu Alvin... Bir kayıp daha vermişti. Hayat ondan çok sevdiği birini daha almıştı. Ama bu kez başkaydı. Bu sefer resmen terk edilmişti. Dostum dediği William, intihar etmişti. Hiçbir zaman kabul etmeyeceği bu gerçek yüzüne tokat gibi çarptığında Alvin gardını almış bir asker gibiydi. İnanmadı. İnanamazdı. O bunu yapacak biri değildi. Neden yapmıştı ki bunu? Hangi duygu yaptırırdı bunu insana? Dostu bu noktaya gelene kadar onu nasıl fark etmemişti? Aklındaki sorular içini kemirirken Alvin de William ile birlikte karanlığa çekiliyordu. Ve içine düştüğü o ıssız yer onu sarmaya başlamıştı. Asla rahat uyuyamacaktı. Hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacaktı. Bu intihar onun için bilinmezliğin kapısıydı. O kapının ardındaki sırrı öğrenmek, artık onun tek amacı olacaktı. Bunu yapmak zorundaydı. Dostuna olan sadakatini ispatlamak, onunla geçen onca zamana sevgisini devam ettirmek ve en önemlisi rahat uyuyabilmek için neden intihar ettiğini bulacaktı. Bunu yaparken verdiği mücadele Alvin'in bütün hayatını baştan yazacaktı...

Alvin o gün kendine bir söz verdi, bu onun arkadaşına olan son göreviydi...

Hiç başlamaması gereken bir görev....

Bir haritanın gösterdiği yol, yalnız bir kızın kalbine uzanır.

Korkularla yüzleşen Hatice, karanlıktan geçerek ışığa yürür.

Çünkü bazı hikâyeler yeniden doğmak içindir.