Çımacıydı benim babam Suadiye vapurunda. Haliyle ilkokul çağımın yaz tatilleri boğaz ve adalar arasında geçerdi. Sabahın beşi altısı gibi Eminönü iskelesinden binip nöbeti teslim alırken, aydınlanmamış hava beni hep ürkütürdü. Babamın mesaisi ertesi sabah gün ağarana kadar devam ederdi. Özellikle sabahları gemide olmayı çok severdim. Şimdi adını hatırlayamadığım bir ağabey, güvertenin alt katında sandviç hazırlardı. Kesilmiş sandviç ekmeklerinin arasına, dilimlenmiş kaşarları koymak ve ardından tablaya dizmekse benim işimdi. Daha işim bitmeden bir tanesini peşin peşin alırdım, sanki çok çalışmışım gibi. Adamların amacı beni sevindirmek tabi, gerisi bahane. Bir de, üzerinden taşırana kadar pudra şekeriyle doldurduğum kanlıca yoğurdu. İkisinin de tadını hala unutamam...