Annem 27 yaşında idi, bir gece vakti ışık oldu gitti.
Işık durağında bizi gözlemekte ve beklemekte...
Annem gittiğinde ben yedi,Zerrin beş, Cevriye de iki yaşındaydı.
Işığımız söndü,karanlık acıyla birleşti, omzumuza çöktü.
Bu ağırlık ne dindi ne de ara verdi, hep artarak devam etti.
Üçümüz de hem öksüz hem de yetim kaldık.
Ne hayat bize yetti ne de biz hayata yettik.
Yerle gök arasında hep yarım, hep eksik kaldık.
Her güneş doğumunda,
Her ay hışırtısında,
Her yıldız kaymasında anamızı aradık.
Her menekşe çiçek açtığında,
Her yasemin boy verdiğinde,
Her sümbül renk aldığında anamızı aradık.
Sıkıştık yerle gök arasına,
Her vakitte anamızla körebe oynadık.
Bazen sevgimizin ardına saklanıp gülüştük,
bazen de küslüğümüzün ardına saklanıp efkârlandık.
Aslında biz anamıza hiç küsmedik, biraz nazlandık,
biraz da şirinlik yaptık.
Sabah küser sabah barışırız,akşam küser akşam barışırız.
En iyi anamızla konuşur,en iyi anamızla gülüşürüz.