İncir Kuşları
Yavan şiir bile,
Yalın ayak tasvirler istemezmiş.
Bazen kırılamıyor bile insan,
Çığlık çığlığa...
Belli ki yarının da güneşten nasibi yok.
Kaç kez yaktım buraları,
Bir görümlük gülüş için, bilmezsin.
Ben aşkı bir ozandan sorardım da
Yüreğim hiç bu kadar yamalı olmadı.
Cep delik, cepken asılsız iftiraların kurbanı.
Şimdi tükürse bir mahşer yüzüme,
Eyvallah derim.
O kadar meteliksizim...
Şans hep bağnazların lügatinden gelir sanırdım,
Meğer tembel insanların kaçış rampasıymış.
İsterdim,
Öyle son gaz, uçuruma sürüklenirken
Ayağımda kramplar, kader diyebilmeyi.
Şimdi yâr!
Sabaha cibinlikle kalkacak olan,
Kuşları göçe zorladığımı bilmeden toprağa döktüğüm ecel terimi,
Geceden sağanak sanacak yâr!
Bastığın yere ağıtlar söyledim,
Söğüt gölgene sundurmalar,
Duana amin diyecek ulemalar diledim.
Benim kırıktı dişlerim,
Ta öksüzlüğümden.
Sesim ıslağa, duam ziyana kaçsın istemedim.
Şimdi uyu yâr!
Uyu ki turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe.
Akşam gelir incir kuşları.
Ah, incir kuşları yerine beni vursalar!
Bu kez ıskalamasa en güzel şarkıyı söyleyen kurşun...