Ev olmak… Nasıl bir his sence? Gerçi ben, insan olmak ister miydim acaba? Bilemiyorum. Fakat kitap okuyabilmek için isterdim kesinlikle.
Yazarlar Yalısı, Melekler Malikânesi, Şeytanlar Şatosu, İblislerin İncisi, Kara Köşk… Bana verilen isimlerden birkaçı bunlar… Dokuz yüz yıldır alacakaranlıkta kendi hâlimde yaşıyordum, simsiyah duvarlarım, perdelerim, eşyalarım, şamdanlarım, meşalelerimle birlikte. Ta ki Cennet Canımaminnet ile tanışana kadar… Ama nereden bilebilirdim ki o geldikten sonra… Ben artık… Neyse…
Bir gün Cennet Canımaminnet, Neşe Endişe, Şevket İşkembe, Şehmuz Şebek, Neslihan Neslitükenmiş, Yılmaz Yılar ve Güler Gülmez'e siyah bir zarf içinde mektup gelir, bizzat benim içimde düzenlenecek olan yazarlar yarışması için. En güzel öyküyü yazacak olan yazara bir ödül verilecektir. Ödül ise... Ceza mı desem yoksa? Bazı şeyleri gördüğüm hâlde müdahale edememek ve hareket edememek… Zor… Neyse… Karmaşanın kırışıklığını ütüleyemezsin zaten. Kafam yine karışmaya başladı. Sanki bir fincan yağmur içiyorum da bardaktan boşanırcasına kahve yağıyor şu anda gökyüzünden.
Çöldeki iglo, kutuplardaki deve gibi hissediyorum bazen de kendimi. Dünyanın son gününde dikilen son fidan gibi… Asırlık bir kütüphanede asırlarca kilitli kalmışım da bir tane bile kitap okuyamamışım gibi…