Bazen bir rüyanın etkisi günler sürebilir, bazen de yıllar geçse de unutulamaz bazı rüyalar. Hele ki uzun yıllar üst üste görülürse aynı rüya, rüya olmaktan çıkar gizeme dönüşür ve insanoğlunun en can alıcı yönlerini tetikler. Rüya gizeme, gizem meraka, merak da insanın kendisini peşine düşmekten alamadığı hayallere dönüşür. Bu durumda elimizde olmadan hayat bize bir yol çizmiştir artık ve doğal bir dürtü olarak peşinden koşarız hayallerimizin, umutlarımızın veya artık adı her neyse.
Bu durum bazen maddi anlamda tezahür eder hayatlarımızda, bazen maneviyatın peşine düşer insan, bazen bir aşkın esiri olur ve bazen de bilginin peşine düşer.
Tümünün ortak paydası; insanoğlunun hiçbir zaman sonu gelmeyecek
bir açlığın peşinde tüketmesidir ömrünü...
Bazen yıllarca bir hayalin peşinden koşmaz mı insan? Ya da hayatın asıl gayesi hayallerimiz veya merak ettiklerimiz değil midir? Belki de şöyle sormak gerekir; bizi hayata bağlayan şey nedir? Hayallerimiz mi? Umutlarımız mı? Yoksa doyumsuz bir şekilde, sahip olduklarımızın daha fazlasına veya daha iyisine sahip olma dürtümüz mü?
Aslında tümü birbirini tamamlayan ve hayatın içinde zaman zaman yer değiştiren olgulardır. Yalnızca sanatsal eylemler ve maneviyat müstesnadır, hiçbir karşılık beklemeden ruhumuzu doyurduğu için...